TARİHTE UNUTULMAYANLAR

Gazneliler Devleti’nin sınırları içinde Maveraünnehir denilen Türk ülkesinin Farab (Otrar) şehrinde doğan Türk asıllı büyük bilim adamı Cevheri’nin babası Hamid oğlu İsmail’dir.Cevheri gençliğinden itibaren seyahati seven bir bilgin olarak tanınır.Arapça üzerine bilgisini artırmak için Irak ve Hicaza gitmiş ve eski ve saf arapça konuşan kabileler arasında yaşamıştır.Arap kültürü ve dili üzerine yaptığı geniş araştırmalardan sonra en büyük arabça sözlüklerden birini Cevheri yazacaktır (Kitâbu’s – Sıhah) yine o zamanın büyük bilim merkezlerini Iranı ve Şamı ziyaret etti  oradaki bilginlerle ilişkiler kurdu.Diğer bilim dallarında çalışırken de bir yandan zamanın hattatlarının en ünlüleriyle kıyaslanacak kadar bu sanata da hakim oldu. 

İlâhiyat ve edebiyat konularının yanıda fiziktabii bilimler ve riyaziyeye de merak sardı. Nihayet Horasan’da Nişabur şehrine yerleşerek Büyük Cami’de halka ve öğrencilere bilgilerini öğretmeye başladı.Müderrislik yaparkenBüyük Cami’nin de imamlık görevini yapıyordu.Dilbilgisi ve sözlük kitaplarını bu devrede yazdı.Güzel el yazısı ile yazdığı Kur’anları ve diğer eserlerini satarak hayatını kazanıyordu.Sıhah isimli once Piri Mehmedsonraları Vankulu tarafından Türkçeye çevrilen ve İbrahim Müteferrika matbaasının ilk kitabı olarak basılan kıymetli sözlüğü en tanınmış eseridir. 

Fenle uğraştığı zamanlarda büyük kuşların kanat çırpmadan yükseklerden süzülerek uçuşlarınıda dikkatle izliyor ve bugün maalesef elde olmayan hesaplar yapıyordu.Bir gün (M.S. 1002 yıllarında) Nişabur’daki caminin damına çıkarak halka şu hitapta bulundu: 

"Ey ahali bu dünyada emsali bulunmayan bir eser keşfettimgelecek insanlar için bir ilmi tasavvuru nasib olmadı".Toplanan halk hayretle imamı ve müderrislerini dinledilerbazıları aklını kaybettiğini zannettiler.Vücudunu iplerle iki büyük satıh bağladı ve uçacağını ilan etti ve kendisini boşluğa bıraktı.Kanatsatıhları maalesef Cevheri’yi taşımadılarşiddetle yere çarparak vefat etti.Cevheri’nin bu haraketizamanında çok garip karşılanmıştır.Cevheri bilinen ilk Türk Hava şehididir.( 1971 basımı Havacılık Tarihinde Türkler kitabından...)


HEZARFEN AHMET ÇELEBİ

XVII.yüzyılda yaşamış1623-1640 yılları arasında saltanat süren Murat IV. zamanında uçma tasarısını gerçekleştirmiş ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında “binfenli” anlamına gelan “Hezarfen” lakabıyla anılmıştır.Evinde deneylerle uğraşıp çeşitli konularda araştırmalar yapmaktan usanmayan yiğitakıllıyürekli bir kişi olduğukendisiyle ilgili gerçekler arasındadır. 

“İlk uçan adam” Hezarfen Ahmet Çelebiçağından yüzyıllarca önce aynı düşünceyi gerçekleştirmeye çalışmış İmam Cevheri adlı bir başka Türk bilginini örnek alarakbugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmiştir. 

Hezarfen Ahmet Çelebi Cevheri’nin başarısızlıkla sonuçlanan deneyi üzerinde uzun süre düşünmüş özellikle hava akımları ve kuşların uçuşunu inceleyerek kendi çalışmalarını onun bıraktığı yerden alıp geliştirmiştir. 

Tarihi uçuştan önce kanatlarının dayanıklılık derecesini saptamak üzere Okmeydanı’da deneyler yapmış ve bir sabah kıyılarda biriken İstanbul halkının gözleri önündeGalata kulesinden kendisini boşluğa bırakmışrüzgardan faydalanarak yani uçarak Boğazı aşmış ve Üsküdar semtinde Doğancılar meydanı'na inmiştir. 

Sarayburnu’nda Sinanpaşa köşkünde bu durumu seyreden ve deneyin başarıyle sonuçlandığını gören Murat IV.Ahmet Çelebi’yle önce yakından ilgilenip hatta Evliya Çelebi'ye göre “bir kese de altınla” sevindirdikten sonra"Bu adem pek havf edilecek bir ademdir her ne murad ederse elinden gelürböyle kimselerin bakaası caiz değil" diyerek bu derece bilgili ve becerikli bir adamı Cezayir’e sürgün etmiştir.Hezarfen Ahmet Çelebi Cezayir'de ölmüştür...


LAGARİ HASAN ÇELEBİ


IV.Murat’ın kızı Kaya Sultan’ın doğduğu gece (1633) onuruna Sarayburnu’nda yapılan şenlikler sırasında kendi icadı olan 50 okka barut macunuyla dolu ve 7 kollu bir büyük fişeğe bindi. 

Yardımcıları tarafından ateşlenen fişekle gökyüzüne fırlatılan mucituçma hünerini gösteren ilk Türk oldu. 

Fişeğinin barutu bitinceönceden hazırladğı kanatları açıp Sinanpaşa sarayı önünde denize yumuşak iniş yaptı.Bu şaşırtıcı gösteri üzerine padişah tarafından Sipahi ocağı’na alınarak ödüllendirildi.Kırım’da Selamet Giray Han’ın buyruğunda öldü... 

Günümüz bilgileri Lagari Hasan Çelebi'nin 16 - 20 saniye arasında 250 - 350 metre arasında bir irtifaya çıkmış olabileceğini ortaya koymaktadır. 


OF'LU VELİ DİREKO


XIX.yüzyılın başlarında Karadeniz’de Of kasabasında yaşıyan bir medrese talebesinin planör gibi bir aletle deneme yaptığı iddia edilir.Dernek bucağının Arşala köyünün Ahtanos mahallesinde Veli Direko adlı bir hoca vardı.Bu hocanın yani medrese talebesinin astronomi ile uğraştığışimşir ağacından saatler yaptığı bugün bile oralarda iddia edilmektedir.Aynı köyün yakınında Ahburun’da çok yakın arkadaşı Derelioğullarından Ali’nin oğlu Ahmet Hoca oturmaktadır.İki hoca iyi arkadaştırsık sık buluşmakta ve ilmi çalışmalar yapmaktadırlarfakat iki hocanın oturduğu yerler 4 km . mesafede dağlık ve engebeli arazi ile ayrılmıştır.Veli Hoca arkadaşına hep bu yoldan şikayet etmekte yorulduğundan bahsetmektedir.Bir yaz Ahmet le Veli Hoca yaylada kuşlar gibi uçmak için denemelere girişeceklerdir.Karadenizden gelen martıları seyrettilerbu arada vurdukları bir kartalın kanadını gövdesini kuyruk ölçüsünüağırlığını iyice tettik ettiler ve neticede köseletahtalar ve yaylardan müteşekkil bir nevi kanat yaptılar.Veli Hoca kanadını sırtına geçirdi400 m. aşağıda 2 km. Mesafedeki Ahburn’a doğru uçtu;fakat hedefini tutturamamakla beraber zorlukla 200 m. aşağıda bir yere indi. 

Hocalar denemelerine devamla Of deresini aşma tecrübelerini yaptılar fakat mahallin hükümet temsilcileri hocaların çalışmalarını durdurmuştur. Hocalar epey sıkıntı çektiler.Bugün Ahmed Direko Hocanın hiçbir ahfadı yokturfakat yardımcısı ve arkadaşı Ahmet hocanın 75 yaşında bir torunu hayattadırbu rivayeti teyid etmektir.Civar halkı da olayı ihtiyarlarından duyduklarını söylemişlerdir.( 1971 basımı Havacılık Tarihinde Türkler kitabından...) 


BEBEK'Lİ ATIF BEY


Bebekli Atıf bey Sultan Abdülaziz’in tahta çıkışına rastlayan 26 Haziran 1861 günü kolej bahçesinden uçmuştur. 

Bebekli Atıf bey orada doğmuş ve büyümüştür.Teknik araçlara meraklı olan bu zat1861 yılında bir tayyare tipi icat etmiştir. Bazı aksamı adeta mukavva inceliğinde gürgen ağacından ve parçaları ise ince saçtan yapılmıştı. mKanatkuyruk ve pervanesi vardı.Pervanenin dönüşü ayak hareketiyledenge ise kuyruk ve kanattaki dümenlerin hareketi ile sağlanacaktı. 

Atif bey bir gün Bebek halkına uçacağını iddia etti.O tarihte Bebek’te bulunan Protestan bahçesindeki setin üzerine çıktı.Kollarını kanatlaraayaklarını kuyruğa geçirerek pervaneleri döndürmeye başladı ve kendisini setten aşağıya salıverdi.Yükselemedi fakat ufki olarak 10 m. süzüldükten sonra düştü; biçare kollarındanbacaklarından ve vücudunun bir çok yerinden yaralandı.İngiliz okulundan 4-5 öğretmen kaza yerine koşarak zavallının ilk tedavisini yaptılar.Hemşerileri ise "budala mirasyedibabasından kalan beş on kuruşu böyle olmıyacak şeylere sarf ile yedi gitti" diye safahat ve delilik izafe ettiler.Bu husustaki bilgiyi o zaman Bebek’te yaşamış olan Recai–zade Ekrem bey hatıralarından kaydetmiştir. (1971 basımı Havacılık Tarihinde Türkler kitabından...)

Kaynak:Tayyareci

FESA EVRENSEV


1878'de İstanbul'da Gedikpaşa'da doğan Fesa EvrensevGalatasaray Lisesi'nde okudu. Daha sonra Harp Okulu'na girdi. 1899 yılında Süvari Teğmeni olarak mezun oldu. Süvari Dairesinde hizmette bulunduğu sırada zamanın meşhur Bekirağa Bölüğünde 97 gün hapis yattı ve Erzincan'a sürgüne gönderildi. 1908 Meşrutiyetinin ilanından sonra tekrar İstanbul'a alındı ve Süvari Bölük Komutanlığı görevine getirildi. 

1911 yılında orduda pilot olmak için eleman arandığı sırada Yüzbaşı olan Fesa Beyadayların başında yer aldı. Yapılan sınavı birincilikle kazanarak Fransa'ya uçuş eğitimine gönderildi. 1912 yılında yurda döndüğünde Türk Silahlı Kuvvetlerinin 1 no'lu uçuş brövesi kendisine verildi 

Balkan savaşı'nda çeşitli uçuş görevleri ve bu arada filo komutanlığı da yaptı. Birinci Dünya Savaşı başlayıncaKafkas Cephesine atandı. Fakat Kafkasya'ya giderken Karadeniz'deAmasra açıklarında Ruslar bulunduğu gemiyi batırdılar. Ve gemide bulunanların tamamını esir aldılar. Beş yılSekiz ay Sibirya'daki esaret hayatından sonra kaçarakHaziran 1920'de yurda döndü. Doğu CephesindeBüyük Taarruz'dan önce de Batı Cephesinde hizmetler gördü. Savaştan sonra İzmir'deki Hava Okulu'na öğretmen olarak atandı. Kasım 1925'te 47 yaşında ve binbaşı rütbesinde iken kendi arzusu ile emekli oldu. 

1933 yılında;Türkiye'nin ilk pilotuyine Türkiye'nin ilk hava taşımacılığı teşkilatı olan Hava Yolları Devlet İşletme İdaresi'nin başına müdür olarak getirildi. Bu hizmette bir yıla yakın bir zaman kaldıktan sonraömrünün kalan yıllarını Türk Hava Kurumu'na verdiği hizmetler ile geçirdi. 9 Nisan 1951'de İstanbul'da vefat etti.


TAYYARECİ FETHİ BEY


Tayyareci Fethi bey 1907 yılında Bahriye Mektebi'ni bitirdi. Mesleğinde ilerlemek için 1911 yılında gittiği İngiltere Bristol Uçak Fabrikası'nda aldığı havacılık eğitiminden dönünce yüzbaşılığa yükseldi. Bir süre İstanbul'da çeşitli gösteri uçuşları gerçekleştirdi. 

Tayyareci Fethi Bey ve yardımcısı Sadık Bey MUAVENET-İ MİLLİYE isimli BLERIOT XI/B uçağı ile İstanbul-İskenderiye uçuşunu gerçekleştirmek için 8 ŞUBAT 1914 de uçuşuna başladı.Konya Ulukışla Adana Humus ve Şam üzerinden İskenderiye'ye uzanan bir hava yolculuğunu gerçekleştirmek isterken Şam'ın Taberiye ilçesi şimiriye bucağı yakınlarında düşerek Türk havacılık tarihinin ilk şehidi oldu. Mezarı Şam yakınlarında Selahattin Eyyubi Türbesi'ndedir… 

" Aslan uçtu " diye söylenir methi ; 
Bu kutsal toprağın çocuğu Fethi.. 
Kahrolur darbanla elbet her zeman 
Olursa bakış yan ve maksat eğri ; 
Bak ; Fethiye oldu sayende Meğri  
Kartalım ! gölgende hürdür bu vatan . 
Behçet Kemal Çağlar 



TAYYARECİ VECİHİ HÜRKUŞ


Vecihi Hürkuş İstanbul Arnavutköy Akıntıburnu’ndaki yalıda Rum’ların haçı suya attıkları gün olan 6 Ocak 1896 (1311) tarihinde doğdu. Babası İstanbul’lu bir aileden Gümrük Müfettişi Faham Bey annesi Vidin’de doğmuş üç yaşında İstanbul’a gelmiş Zeliha Niyir Hanım’dır. Üç yaşında iken babası ölmüş. Çok genç yaşta dul kalan annesi ile geniş bir ailenin içinde amcalar halalar enişteler yengeler ağabeyler ve ablalar ile birlikte büyümüş. Bir süre sonra Harbiye’de eskrim ve resim hocası olan amcası Şekür Bey’in yanına sığınmışlar sonra da annesi ve kardeşleriyle Üsküdar’a yerleşmişler.

Üç kardeşin ortancası olan Vecihi çok canlı ve hareketli bir çocuktu. İlkokulu Bebek’te okudu Üsküdar’da Füyuzati Osmaniye Rüştiye’sinde ve Üsküdar Paşakapısı İdadi’sinde okudu sanata olan ilgisinden Tophane Sanat Okulu’na geçti ve bu mektebi bitirdi.

1912’de Balkan Harbi’ne eniştesi Kurmay Albay Kemal Bey’in yanında gönüllü olarak katıldı. Edirne’ye giren kuvvetler içinde yer aldı. Balkan Harbi sonunda İstanbul Ordu Kumandanlığı tarafından Beykoz Serviburun’daki esir kampına kumandan oldu. Tayyareci olmak istiyordu. Yaşı küçük olduğundan makinist mektebine aldılar. Makinist olarak Birinci Dünya Savaşı’na girerek Bağdat cephesine uçak makinisti olarak gönderildi. Orada bir uçak kazasında yaralanarak İstanbul’a döndü. Yeşilköy’deki Tayyare Mektebi’ne girerek tayyareci oldu. 

1917 sonbaharında Kafkas cephesine 7. Tayyare Bölüğü’ne atandı. Orada bir uçak düşürerek uçak düşüren ilk tayyareci oldu. Bir hava savaşında yaralanarak düşünce uçağını yakarak Rus’lara esir oldu. Esir olarak Hazar Denizi’ndeki Nargin adasına gönderildi. Azeri Türklerinin yardımı ile adadan yüzerek kaçtı. Birlikte kaçtığı bir arkadaşıyla Erzurum’a kadar yaya olarak geldiler.



(Esaretteki fotoğrafta oturanlar soldan sağa : Tayyareci Vecihi  Rus Bl.K.  Rasıt Bahattin ) 

İstanbul’a geldiğinde savaşın sonları idi. Başkent İstanbul Hava Müdafaa Bölüğü’ne tayin oldu. İstanbul işgal edilince esaretten dönen askerlerin arasında gizlice Harem’den kalkan bir gemiyle Mudanya’ya Bursa’ya ve Eskişehir’e giderek Kurtuluş Savaşı’na katılmıştır. Kurtuluş Savaşı’nın ilk ve son uçuşunu yapan İzmir hava alanını işgal eden tayyareci olmuş üç defa takdirname alarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazanmıştır. Kurtuluş Savaşı içinde Akşehir’de Jandarma Komutanı Ratip Bey’in kızı Hadiye Hanım’la evlendi. İzmir’de Gönül İstanbul’a döndüklerinde de Sevim isimli iki kızı olmuştur. Savaş sonrası İzmir’de Seydiköy’de açılan tayyare okulunda yeni tayyarecileri eğitime başlamış tam o sırada 1923 yılı başlarında İzmit mıntıkası Tayyare bölüğüne atanmış. Üç ay sonra İzmir’de Binbaşı Fazıl’ın eğitim uçuşu sırasında düşüp ölmesiyle yeniden İzmir’e çağrılmış kara ve deniz okulunda öğretmenliğinden başka fen işleri ile de uğraşmış. Savaşta çekilen yoklukların giderilmesi amacıyla havacılığı millileştirme düşünceleri başlamıştı. Edirne’ye yanlışlıkla inen bir yolcu tayyaresini almaya memur edilmiş. 

Hizmet karşılığı bu uçağa adının verilmesi 1919’dan beri uçak projeleri yapan Hürkuş’ta uçak inşa etmek düşüncesini yeniden canlandırmış. Ganimet olarak Yunan’lılardan ellerine geçen pek çok motordan yararlanarak projesini hazırlayıp ilk uçağı Vecihi K VI’ yı imal etmiştir. Uçağı için uçuş müsaadesi istemişuçabilirlik sertifikası için bir teknik heyet oluşturulmuş ancak teknik heyetin içerisinde tayyareyi uçuracak ve kontrol edecek personel bulunmadığından gecikmiştir. Sonunda teknik heyetten birinin “Vecihi biz sana bu lisansı veremeyiz "uçağına güveniyorsan atla uç bizi de kurtar” sözü üzerine Hürkuş 28 Ocak 1925’de yaptığı uçağı Vecihi K IV ile ilk uçuşunu yapar.



İzin almadan uçtuğu için cezalandırılınca istifa ederek Hava Kuvvetlerinden ayrılıp Ankara’ya gider ve kurulmakta olan Türk Tayyare Cemiyeti’ne (T.T.C.) katılır. T.T.C. Fen şubesini organize etmekle görevlendirilir. 
Atatürk’ün “İstikbal göklerdedir” yönermesiyle havacı bir kuşak yetiştirmek için kurulan Türk Tayyare Cemiyeti halkın bağışları ile yaşayan bir kuruluş olacaktı. Bunun için bir okul açmak milli bir hava sanayi kurmak amacındaydı. Hürkuş yaptığı uçağını geri alıp T.T.C.’nin bağış toplama faaliyetlerinde kullanarak halka havacılık sevgisini aşılamak istiyordu ama uçağını geri almayı başaramadı. Bağış toplamak için bir madalya tüzüğü hazırlandı. Bağışa göre bronz gümüş altın ve elmaslı madalya verilecek 10.000 TL. bağışlayanın adı da alınacak uçağa ad olarak verilecekti. T.T.C’ne ilk yardım Ceyhan ilçesinden gelmiş10.000 TL telgrafla bağışlanmış alınan ilk uçağa da Ceyhan adı verilmiştir. Hürkuş’un uçakla yurtiçi bağış gezileri de bu uçakla başlamış. 

Bu arada Avrupa havacılığının tetkiki için bir heyetle Hürkuş ikinci kez Avrupa’ya gider. Almanya’da Junkers ve Rohrbach fabrikalarını ziyaret ederler. Bu fabrikalar Türkiye’de anonim şirket halinde tayyare fabrikası kurmak fikrindeydiler. Fransa’da da Bregue Potez Henriot gibi birçok fabrikaları ziyaret etmişler Hürkuş da bu fabrikaların uçaklarıyla tecrübe uçuşları yapmış. Potez 25 tipindeki rekor tayyaresiyle akrobasi uçuşundan sonra fabrika tarafından Atlantik uçuşu yapması için teklif yapılmış fakat Fransız Aero kulübünün baskısı ile teklif suya düşmüş.

Türkiye’ye dönüşte 19 Ekim 1925’de Tayyare Cemiyeti idare kurulu istifa etmiş cemiyetin tasarı ve projeleri suya düşmüş elindeki tayyare vasıta ve elemanları hava kuvvetlerine verilerek havacılıkla ilgisi kesilmiş oluyordu. Hürkuş’un da tekrar hava kuvvetlerinde görev alması istenince istifa etmiştir. Milli Savunma Bakanlığı Kayseri’de Tayyare ve Motor Anonim Şirketi (Tomtaş) adında bir fabrika kurmak için anlaşır. Hürkuş Tomtaş’ın teklifini kabul ederek Almanya’ya gider. Hürkuş Almanya’da Ju A-20 tayyarelerinde bazı noksanlıklar bulur onların düzeltilmesi ile Ju A-35 ‘lerin yapımını da üstlenir. 18 Temmuz 1926’da telgrafla memlekete çağrılır Ju A-35’in satın alınması için tecrübe uçuşu istenir. Junkers bu uçuşun özellikle Hürkuş tarafından yapılmasını uçağının zamanın en modern ve yüksek ateş kudretinde iki kişilik av tayyaresisavaşta her tarafa ateş saçabilme gücü olduğunun kanıtlanması için Fransızların gözde uçağı Newport De Large’la savaşını ister. 1 Ağustos 1926 da temsili savaş yapılarak Ju A-35 ile Hürkuş kazanır. 

Hürkuş yurda döndükten sonra Tomtaş emrinde biri 14 kişilik 3 motorlu Ju-23 diğeri altı kişilik tek motorlu Ju F-13 yolcu tayyareleriyle Ankara - Kayseri arasında ulaşım uçuşları yapar. Tarih 1927’dir. Hürkuş’un bu uçuşlarının yurdumuzda ilk hava yolları uçuşları olduğu düşünülebilir 
Hürkuş Tomtaş’a Ju A-35’in kanatlarına benzin depoları ilavesi ile havada kalma süresini uzatarak Ankara – Tahran uçuşunu direkt yaparak İran devletine uçağı göstermek ve hükümetimizin rızasıyla devletimizin ihtiyacından fazlasının yabancı devletlere de satılabilmesi fikrini açmış. Bu yapılırsa hem devletimiz şereflenecek hem de Tomtaş’a büyük faydası sağlayacaktı. O sırada henüz Tomtaş fabrikası teşekkül etmemiş ve Ju A-35 tayyaresi de Tomtaş’a devredilmemiş olduğundan bu uçuşu reddedilmişti.

Milli havacılığımız için güzel bir başlangıç olan Tomtaş ne yazık ki 1928 yılına kadar çalışmalarına devam edebildi. Kötü yönetimi yüzünden 1928’de iflas etmiş daha doğrusu iflas ettirilmiştir. 

Hürkuş 1925’de Kurtuluş Savaşı öncesi İstanbul’da iken sevdiği Mustafa Kemal’in yanına Anadolu’ya geçtiği için ailesi tarafından kendisine verilmeyen İhsan Hanım’la anlaşmış eşinden ayrılarak onunla evlenmiş ve 1927’de Perran isimli bir kızı daha doğmuştur.

Bir yıllık aradan sonra Hürkuş Türk Hava Kurumundaki eski görev yeri olan Teknik şubeye döner. 1930 yılı sanayi kongresi Ankara’da toplanmış Halkevi’nde de yerli mallar sergisi açılmıştır. Hürkuş burada yerli malı uçaklarının resim ve maketleri ile Vecihi K-XI uçak modelinin minyatürünü sergiler ve büyük ilgi görür. Kurumda boş durmaz yeni model ve tiplerini tasarlamaya devam eder. 

1930 yılı yıllık iznini 2 ay ücretsiz olarak uzatıp Kadıköy’de bir keresteci dükkanını kirala****** 3 ay içinde ilk Türk sivil uçağını aslında ikinci uçağı Vecihi K-XIV uçağını inşa etmiştir. İlk uçuşunu 16 Eylül 1930’da Kadıköy Fikirtepe’de büyük bir kalabalık ve basın topluluğu karşısında yapmış. Uçak iki kişilik tek motorlu spor ve eğitim uçağıdır. Uçağı ile birlikte uçarak Ankara’ya dönmüş Ankara üzerinde bir gösteri yapmışBaşbakan İsmet İnönü ve bazı komutanlar tarafından uçağı incelenerek tebrik edilmiş. Uçabilirlik sertifikası verilmesi için İktisat Bakanlığına müracaat ederek müsaade istemiş. 14 Ekim 1930’da “Tayyarenin teknik vasıflarını tespit edecek kimse bulunmadığından gereken vesika verilmemiştir” cevabını almış.



Hürkuş bunun üzerine Bakanlık nezdinde yapılan girişimler sonucu uçağa istenen belgenin alınması amacıyla Çekoslovakya’ya gönderilmesi için müsaade almış. Hürkuş 6 Aralık 1930’da Prag’a geldiğinde henüz tayyare gelmemişti. Tayyareye ait bütün resmi evrak önce Çek diline çevrilmiş uçak gelince de tekrar monte edilerek uçağın malzemeleri ve her türlü teknik kontrolu yapıldıktan sonra uçuşu istenmiş. Her türlü uçuş şekilleri ile uçuşun kontrolu tamamlanmış. Hürkuş 23 Nisan 1931’de Çekoslovakya’lı yetkililer tarafından civardaki bir gazinoda düzenlenen bir törenle baş köşesinde “Yaşasın Türk Tayyareciliği” yazılı bir pankartla onurlandırılarak uçuş müsaadesini almıştır. 25 Nisan 1931’de Çekoslovakya’dan uçarak Türkiye’ye gelmek için yola çıkıp 5 Mayıs 1931’de Türkiye’ye gelmiştir.

Hürkuş uçağının atıl kalmaması için Posta idaresi ile çeşitli görüşmelerde bulunur. İlk kurulmak istenen posta hattı Ankara-Erzurum ile Ankara-İstanbul arasında düşünülür. Bu arada Türk Hava Kurumu yeni bir turne planlar. Ankara’dan başlayan uçuş Aksaray Konya Manavgat Antalya Fethiye Muğla Aydın DenizliUşak Eskişehir Adapazarı İzmit ve Yeşilköy’de tamamlanır. Uçuş büyük bir başarıyla tamamlanmıştır. Kurum şubeleri bağışlarla zenginleşmiştir ama 3 Kasım 1931 tarihli telgrafta büyük yardımcısı makinisti Hamit’in işine son verilir Hürkuş’a ödenen uçuş tazminatı kesilerek Vecihi XIV uçağı uçuştan men edilir. Bundan sonraki uçuşların Milli Müdafaa Vekaleti tarafından verilecek uçakla gerçekleştirileceği bildirilir. Bu durum Hürkuş’un Kurum’dan tekrar ayrılmasına neden olur. Gezileri sırasında gençlikte oluşturduğu uçma sevgisi ile bir havacılık okulu açmayı düşünür.

21 Nisan 1932’de İlk Türk Sivil Tayyare Mektebi’ni kurar. İkisi kız olmak üzere 12 öğrenci kaydolur. 27 Eylül 1932’de eğitim ve öğretime başlanır. Okulun gayesi Türk gençliğini havacılığa alıştırmak tayyareci kuşaklar yetiştirerek Türkiye Cumhuriyeti hava ordusunun yedek gücü olmaktı. Okulun motorlu ve motorsuz iki şubesi olacaktı. Eğitim teorik ve uygulamalı olarak yapılıyordu. Büyük bir atölyesi vardı. Kalamış’ta bir hangar ve uçuş alanı olarak kullandıkları küçük bir sahası bir de Fikirtepesi’nde uçuş alanları vardı. İlk 12 öğrenci SaitTevfik Muammer Abdurrahman Salih Osman Rıza Hikmet Hüseyin Kenan Bedriye ve Eribe idi. Öğrencilerin eğitim sırasında hiçbir kazası olmamıştır. Zor koşullarda eğitim yaparken bazı kurumların örneğin Tekel İdaresi’nin ve İş Bankası’nın reklamlarını yapmış bazı vatansever yetkili kuruluşların da yardımları olmuştur. 

Nuri Demirağ Bey bir tayyare yapımı için 5000 TL vermiş böylece 1933’de adı Nuri Bey olan Vecihi K-XVI kabin uçağı yapılmıştır. Aynı yıl tek satıhlı Vecihi KXV uçağını da inşa etmişler ve 30 Ağustos 1933’de iki Vecihi XIV iki tane Vecihi XV ve Nuri Bey Vecihi-XVI uçakları ile öğrencileri İstanbul göklerinde gösteri uçuşu yapmışlar. Okulda bir de Vecihi SK adlı uçak motoru ile çalışan deniz botu yapılmıştır.



Öğrencilerinden Sait Bayav Tevfik Artan Muammer Öniz Osman Kandemir ilk kadın tayyarecimiz Bedriye Gökmen ve kızı (yeğeni) Eribe yalnız uçmayı başarmışlar. Vecihi Sivil Tayyare okulu parasal sorunlardan ve yetiştirdiği öğrencilerin diplomalarına denklik verdirememiş olmasından kapanmıştır.

1935 yılı başlarında Türk Hava Kurumu Başkanı Fuat Bulca çağrılı olarak Rusya’ya gider. Orada sivil havacılığın durumunu görür ve dönüşünde Atatürk’e anlatır. Atatürk gezdiği her yerde kendisini havadan saygıyla izleyen gazetelerdeki yazılardan izlediği Hürkuş hakkında da Fuat Bey’den bilgi ister. 

Aldığı cevaplar karşısında Büyük Atamız : “Ya öyle mi? O halde Türk Kuşu namı ile yeni bir çalışma yolu açın ve Vecihi’den faydalanın!” emrini verir. Hürkuş Ankara’ya çağrılır. O da uçağına atlayarak Ankara’ya gelir. Hürkuş bu durumdan çok sevinçlidir. Türk Kuşu’nda yapılması düşünülenler onun gerçekleştirmek istediği şeylerdir. Baş öğretmen olarak amatör gençleri çalıştırmak Etimesgut hangarlarını yapmak yaz kampı için uçuş sahası İnönü’nün bulunması ve okulunda yetiştirdiği öğrencilerinden Sait Bayav Tevfik Artan ve Muammer Öniz’in Rusya’ya eğitime gönderilmesi onun mutluluğu olur. 

Ne yazık ki 29 Ekim 1936’da yeğeni Eribe’nin şehit olması onu çok üzmüştür. Türk Hava Kurumu 1937 sonbaharında mühendislik eğitimi için Hürkuş’u Almanya’ya gönderir. Vecihi Hürkuş Weimar Mühendislik Mektebine ihtisas sınıfından başlatılmış iki yıl sonra da mezun olmuştur. 27 Şubat 1939’da Tayyare Makine Mühendisliği diplomasını almıştır. Türkiye’ye döndüğünde Bayındırlık Bakanlığına başvurarak “Tayyare Mühendisliği Ruhsatnamesini” almak istedi. Ancak yetkililer “iki yılda mühendis olunmaz” diye bir gerekçe ile kabul etmemişlerdir. Mühendisliğini Danıştay kararı ile kabul ettirir. Türk Hava Kurumu’nda da yönetim değişmiş vazifeleri başkalarına verilmiştir. O günkü koşullarda teknik imkanın olmadığı Van’a tayin edilir. Bunun üzerine istifa ederek kurumdan ayrılır. 

Havacılıktan uzun bir ayrılıktan sonra 1947’de Kanatlılar Birliği’ni kurdu. Gençlerin büyük ilgi gösterdiği bir kuruluş oldu. 1948’de Türk Hava Kurumu’ndan Magister tipi bir öğrenim uçağı temin ettiler. Kanatlılar adlı bir dergi çıkarttılar. Büyük çoğunluğu üniversite öğrencileri olan Kanatlılar Birliği fazla yaşayamadı. 

1951’de beş arkadaşıyla birlikte havadan zırai ilaçlama yapmak üzere Türk Kanadı adı ile bir şirket kurmuşSait Bayav ve Muammer Öniz’le İngiltere’ye giderek Auster tipi üç uçak almışlar. Türkiye’ye döndükten sonra ortaklar arasında çıkan anlaşmazlık üzerine Hürkuş haklarından vazgeçerek şirketten ayrılır.

1952’de Paro mamasının reklamını yapmak için tekrar İngiltere’ye giderek Proctor V tipi dört kişilik hafif turist tipi tayyare alır. Bu tayyare ile değişik müesseselerin reklamını yaptı. Paro bebek maması Puro sabunu gibi gıda ve malzemeleri ufak kağıt paraşütlerle uçaktan dağıtarak kanatlarına taktığı patiskalar üzerine bankaların isimlerini yazarak reklamcılık yaptı. 

6 Ağustos 1954’de kırkıncı hizmet yılını kutlamak için Yeşilköy Hava Limanı salonlarında Türk Havacılar Bayramı adıyla bir jübile yapıldı. 29 Kasım 1954’de Hürkuş Hava Yollarını kurdu. Türk Hava Yolları’nın seferden kaldırdığı uçaklardan 8 tayyareyi Ziraat Bankasından kredi ile almıştı. Bir takım güçlüklerle uğraşarak hava yollarının sefer yapmadığı yerlere seferler koyarak  izin vermediklerinde gazete taşıyarak çalışmak istediama sabotajlar uçaklarının parçalanması ve sonunda uçuştan men edilerek uçamadı. Buna rağmen uslanmadı. Elinde kalan son uçağını da Maden Tetkik Arama Enstitüsü’nün emrinde kullanarak Güney Doğu Anadolu’da torium uranium ve fosfat arayarak zor doğa koşullarında çalıştı. 

Hayatının sonlarında çok sıkıntı çekmiş borçlandırılmış uçamayacak duruma düşürülen uçaklarının sigorta giderleri ve bunların faizleri borcuna eklenmiş vatana hizmetten kendisine bağlanan çok yetersiz maaşına bile haciz konmuştur. 

Ankara’da anılarını yazarken beyin kanamasından komaya girdi. Gözleri ve kalbi göklerde olan Vecihi Hürkuşinsanların aya ayak basmak üzere uçtuğu gün olan 16 Temmuz 1969 tarihinde Gülhane Askeri Tıp Akademisi Hastahanesi’nde hayata gözlerini yumdu.
sanalda1numara.net
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol