Bari sen ağlama çocuk,Nihat HATİPOĞLU,Makalesi,makaleleri,İslami makaleler,dini makaleler,hakkında makaleler,bilgiler
Nihat HATİPOĞLU nhatipoglu@hurriyet.com.trBari sen ağlama çocuk!
ANKARA'dayım. Gecenin geç saatleri. Kitap okuyorum. Dışarıda bir tıkırtı. Pencereye yöneldim. Dışarıda çöp yığınları. Henüz çöp arabası gelmemiş. Birazdan gelecek.
Başına, iğreti bir paltonun kapüşonunu geçirmiş bir kadın. Elli yaşlarının altında değil. Çöpü karıştırıyor. Anladım ki bir şeyler arıyor. Dikkat ettim, mukavva kutuları ve gazete káğıtlarını topluyor. Orada bir çuval, var ona istifliyor. Belli ki utanıyor. Sağına soluna bakınıyor. Pek alışkın değil yaptığı işe. Belki de kimse görmesin diye o saatleri seçmiş.
* * *
Pencereyi açıp konuşmak istedim. En azından bir şeyler verebileyim diye. Son anda vazgeçtim. Kendini gizlemeye çalışan bu hanımefendinin, bu asil kadının sırrını deşifre etmekten utandım. Geri çekildim. Sandalyeye çöktüm. Bir daha bakmadım. Sonra ne yaptı bilmiyorum. Bilmek istemedim, görmek istemedim. Muhtemel ki çuvalı sırtlayıp karanlıkta kaybolmuştur. Geldiği yere, gidemediğimiz o yere gitmiştir.
Acaba gittiği yerde ne vardı? Üşüyen çocuklar mı, soğuk bir oda mı, sobada tutuşacak kutunun ısısında ayaklarını ısıtacak yavrular mı? Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum. Sadece utandığımı, sıkıldığımı, çaresizce göğe baktığımı hatırlıyorum.
Simit satan çocukları gördüğümde hep içim yanmıştır. Erken yaşta yüzlerine çizgi değmiş çocukları gördüğümde çocukluğunu yaşayamayan bu yavrulara gıpta etmişimdir. Sorumluluklarına, insanlıklarına. Ama aynı zamanda utanmışımdır, onların bu yükü taşıma zorunda oluşlarına. Yükün ağırlığını, sırtımda hissetmişimdir. Öğrencilik yıllarımda "elleri soğuktan büzülmüş/gözyaşları yanaklarında donmuş/saçlarını rüzgára kaptırmış çocuk" dizelerini kaleme aldığım mahalli gazetedeki dünyamdan bugüne ne değişti ki!
Ya patronundan tokat yiyen çırak! Belki eğitimden uzak kalmanın ilk gerçek tokadını o gün hisseden çocuğun yüreğinde, darmadağın olan oyuncaklarını ne kadar tamir edebiliriz ki! Keşke demişimdir, suratımı uzatabilseydim o tokada. Çocuk yiyeceğine o tokadı, keşke onun yerine benim yüzüm yansaydı. Senden de utanıyorum çocuk. Hayata erken başlayan, eksi başlayan, eksik başlayan çocuk. Sen bizi affeder misin bilmiyorum, ama biz kendimizi hiç affetmeyeceğiz.
Ya, savaşan dünyanın mazlum çocukları. Patlayan bombaların, mayınların, patlamamış roketlerin ciddiyetini anlayamadan, onları oyuncaktan ayıramadan bu dünyadan ayrılan çocuklar... Çocukluğunu yaşayamadan, çocukların cennetine misafir olan çocuklar... Hz. İbrahim'in, Hz. Peygamber'in misafiri olurlarmış o çocuklar. Öyle olacaklarmış. Tek tesellimiz bu ya! Biliyorum, kırdığımız oyuncaklarını orada sapasağlam bulacaklar. Bir daha hiç kırılmayacak oyuncakları, hiç. Doğru, bari siz ağlamayın, bari siz ağlatmayın.
* * *
Güzel bir vitrin. Hayli para harcanmış. Vitrinin hemen önünde, dışarıya bakan kenarında yemeğimizi bekliyoruz. Yeni lokantalar sokakla iç içe ya. Daha da bir reklam kokuyor. Biraz sonra nefis kokan bir kebap. Görüntüsü kokusundan daha güzel. İştah açıcı. Elimde çatalım. Yiyeceğim. Gözüm bir an sokağa kaydı. Yarım metre önümden geçerken, önümdeki yemeğe gülümseyen, iştahla bakan bir çocuk.
Belli ki okuldan eve dönüyor. Okul dönüşü. Belli ki karnı aç. Çocuk gitti. Ama gözleri orada kaldı. Vitrinde. Camda. Taa içimde. Yapabildiğim tek şey ayağa kalkmaktı. Kalktım. Tabağımı daha içerideki masaya taşıdım. Sonra yemeğimi yedim. Yemek denebilirse tabii. Senden de özür diliyorum çocuk. Senden de. Sana da mahcubum.
* * *
Tam bir çapraz değil mi? Hislerimizin dibe vurduğu anlardır bunlar. Med ve cezir depremlerinin çalkaladığı bir anafor sanki. En daraldığım bu yerde sevgi sultanının, peygamberimin Medine'sine atıyorum kendimi. Orada bulduğum teselli, ancak gece yarısı mukavva toplayan kadının depreminden, şokundan bir an alıyor beni. Efendimiz (SAV) namaz kılıyor. Cemaat arkasında. O gün namazda uzun sure okuyacak. Niyeti böyle. Derken birden bir çocuk ağlaması. Kesilmiyor.
Hazreti Peygamber (SAV) namazı kısa surelerle kıldırıyor. Selam veriyor. "Ağlayan çocuğa derman olun" buyuruyor. Sahabe, "Neden kısa süre okudunuz?" dediklerinde şu cevabı veriyor: "Çocuğun ağladığını görünce anladım ki annesi de bizimle namaz kılıyor. Anne üzülmesin diye." Çocuk daha çok ağlamasın diye. İşte bunun için kısa süre okumuş sevgili Peygamberim (SAV). Bir tek teselli, Sen'i ve Sen'in bize tebliğ ettiğin Kuran'ı doğru anlamakta kaldı efendim. Belki dünya çocuklarının, tüm çocukların gözyaşlarını o zaman dindiririz.
NOT: Salı geceleri 23.00 sonrası Star TV'de Dosta Doğru'daki programımız devam etmekte.
SORALIM ÖĞRENELİM
Avcılık dinimizce yasak mıdır?
Meryem SALİHOĞLU/İZMİR
Dinimizin temel ilkesi merhamet ve rahmettir. Yüce rabbimizin yarattığı bütün güzellikleri doğru kullanmak asli görevimizdir. Bu nedenle de hiçbir fayda sağlamayan, sırf hayvanlara eziyet etmek ve eğlenmek için yapılan avlanmalar dinimizin temel ilkeleriyle çelişir. Eti yenen hayvanların eti için, eti yenmeyen hayvanların ise deri, kıl ve diğer kısımları için ya da zararlı olanlarının zararından korunmak için avlanmaları caizdir. Ancak burada da ekolojik dengeyi bozmamak için konmuş olan yasaklara riayet etmek lazım.
Sigara haram mıdır?
Nurettin AYDIN/MUŞ
Sigara konusunda çağdaş İslam alimleri üç görüş etrafında odaklaşmışlardır. Bunları kısaca belirtelim.
1- Pipo, sigara ve nargile gibi (uyuşturucu olmayan, sarhoş edicilik özelliği olmayan) maddeler hakkında dinin yasaklayıcı açık bir hükmü yoktur. Bu nedenle de mübahtır (sakıncasızdır).
2- Bu gruba göre, sigaraya haram denemez ama en azından mekruhtur.
3- Özellikle tiryakilik oluşturacak derecedeki alışkanlık, ayrıca ekonomik açıdan ve sağlık yönünden oluşturduğu yıkım itibarıyla haram diyen görüş.
Bu maddeler üzerinde uzunca konuşulabilir. Ama bu görüşlerin her birine saygı duymakla beraber ikinci maddedeki görüş daha makul sayılmaktadır. Sigaraya, içki gibi haram demek mümkün değildir. Fakat birçok olumsuzluğundan dolayı sigara içmek mekruhtur diyebiliriz.