Kurân'da Yansıma (Onomatopoeia) Sanatı,Nedir,Nasıl Olur,Resimli açıklama,onomatopoeia nedir
Kurân'da Yansıma (Onomatopoeia) Sanatı |
Kurân'da Yansıma (Onomatopoeia) SanatıHazırlayan: Akhenaton"Yansıma" (Onomatopeia), doğadaki seslerin insanlar tarafından taklit edilmesine [1], bir hadiseyi ses unsurunu kullanarak zihinde kullanarak zihinde tablolaştırma sanatına verilen addır.[2] Başka bir deyişle; anlatılan şeyin, kelimelerdeki ses unsurunu kullanarak zihinde canlandırılması demektir.[3] Bu terim, Osmanlı Türkçesinde "lafz-ı taklîdî", "savt-ı taklîdî"; giderek "taklidi kelimeler" biçiminde kullanılmıştır. Grekçe olan bu terim, Latinceye oradan da Batı dillerine geçmiştir. Grekçe "onoma" ve "poein" kelimelerinden bu bileşik kelimede "onoma" ad veya kelime, "poein" ad verme ya da ad kurma diye çevrilebilir. Bunun dışında İngilizcede bu alanla ilgili olarak "echo words", "reduplicative words", "imitative words" ve "sound symbolism" terimlerini bulmaktayız. Bu terimler, küçük ses değişmeleriyle öteki Batı dillerinde de kullanılmaktadır. Bunlara Almancada kullanılan "Lautbild", "Lautmaerei" terimlerini de ekleyebiliriz. Onomatope (yansıma) kelimeler, canlı ve cansız varlıklardan çıkan seslere benzetilerek çıkarılan seslerdir. Mee, möö vb. Doğrusu ineğin mölemesi koyunun melemesi ve tabancanın tars (tabancanın ateş almasıyla çıkan ses yansıması) etmesi, yansıtılarak söylenen (ee, möö) kelimenin tam kendisi değildir. Bunlar, taklit edilip çıkarılan yalnızca tespit edilmiş birer benzer seslerdir.[6] Meselâ, Alfred Lord Tennyson, "The Princess" isimli şiirinde M sesini tekrar ederek okura bir arı sesinin vızıltısını duyurur: [7] «So waste not thou; but come; for all the vales Bu vızıltıları şiirin çevirisinde de duymak, çok zordur.[7] Bir "Onomatopoeia" örneği de Lee Emmett'in "RUNNING WATER" şiirinden: «water plops into pond Türkçede de yansıma ile türetilmiş pek çok kelime mevcuttur. Örneğin: gürültü, hırıltı, şırıltı, vızıltı, bıngıldak, güm güm, vızıldamak vb.[10] Kurân-ı Kerîm'de "yansıma" sanatını birçok âyette görmek mümkündür. Şimdi bu örneklere kısaca göz atalım: [7] (بسم الله الرحمن الرحيم) فَأَلْقَاهَا فَإِذَا هِيَ حَيَّةٌ تَسْعَى Yukarıda, Hz. Mûsâ'nın asasının yılan hâline gelme mûcizesiyle alakâlı olan âyette, "Hayyetün tes'â" ifâdesinde, "tes'a" (تَسْعَى) yerine "tecrî", "tağdu" gibi ifâdeler de kullanılabilirdi. Fakat bu kelimeler yerine "tes'â"nın seçilmesi, enteresandır. Çünkü yılanın bir yayın kıvrılıp büküldükten sonra ileri fırlayışı gibi TISLAYARAK ilerleyişini (hareketin karakteristik yönleri ile) gözümüz önüne sermektedir.[12][2] (Sin, cezimli yâmi sâkin olduğu için "tesâ" diye açık + açık hece (her ne kadar ârûz vezninde uzatan - ince â harfi, kapalı harf olsa da) değil; "tes â"; yani kapalı hece + açık hece olarak ve imâlesiz okunur. Yansıma ses, TESSS'tir ve bize bir yılan TISLAMASINI verir. Akhenaton notu.) قَالَ هِيَ عَصَايَ أَتَوَكَّأُ عَلَيْهَا وَأَهُشُّ بِهَا عَلَى غَنَمِي وَلِيَ فِيهَا مَآرِبُ أُخْرَى Üstteki âyette de gördüğümüz gibi, Mûsâ Aleyhisselâm, "Elindeki nedir yâ Mûsâ" sorusuna; "O, benim değneğimdir. Ona dayanırım, onunla koyunlarıma yaprak silkelerim." diye cevap vermiştir. Silkme mânâsına Kurân'da seçilen fiil, "eheşşü"dür ki, yaprak hışırtılarını ve silkme manasını NAĞMESİYLE vermektedir.[12][2] وَوَصَّيْنَا الْإِنسَانَ بِوَالِدَيْهِ حَمَلَتْهُ أُمُّهُ وَهْناً عَلَى وَهْنٍ وَفِصَالُهُ فِي عَامَيْنِ أَنِ اشْكُرْ لِي وَلِوَالِدَيْكَ إِلَيَّ الْمَصِيرُ Üstteki âyetin bir kısmının Arapça okunuşu şöyle: "Hamelethu ümmühû vehnen alē vehn". Eğer bu âyeti Mısırlı meşhur hâfız Mustafa İsmail gibi bir üstâddan diniyorsanız, hâmile bir kadının iniltisini çok rahat duyabilirsiniz.[7] يَاأَيُّهَا النَّاسُ كُلُوا مِمَّا فِي الْأَرْضِ حَلَالًا طَيِّبًا وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبِينٌ Üstteki âyette geçen, "ve lē tettebiû [k]hutuvētiş-şeytân" ifâdesi, "Şeytân'ın adımlarına tâbi olmayın, onun izinden yürümeyin." anlamına gelmektedir. Buradaki "hutuvât" kelimesi, özel bir hareket düşündürmektedir. Şeytân, adım adım hareket ediyor. İnsanların, babalarını cennetten çıkaran Şeytân'ın peşinden gitmeleri, garip görünüyor. Ayrıca "hutuvât" kelimesinin insan zihnine attığı, hayâle hissettirdiği şekil ve gölge yanında, telaffuzundaki nağme de işitme duygusunda kendine düşeni yapmakta, adımların sesini kulağa hissettirmektedir.[15][7] Yine "[k]hutuvētiş-şeytân" diziminde yan yana gelen iki "Ş" harfi ise, kalbe sinsice yaklaşıp vesvese veren, fısıldayan (Şişşşşş...) Şeytân'ı ses hâfızamızda daha da canlandırarak betimlemeye canlılık katmaktadır.(Akhenaton notu.) حُنَفَاء لِلَّهِ غَيْرَ مُشْرِكِينَ بِهِ وَمَن يُشْرِكْ بِاللَّهِ فَكَأَنَّمَا خَرَّ مِنَ السَّمَاء فَتَخْطَفُهُ الطَّيْرُ أَوْ تَهْوِي بِهِ الرِّيحُ فِي مَكَانٍ سَحِيقٍ Ayet, Allah'a şirk koşanın kökü ve dalları olamayacağını, bekâ ve istikrârının kalmayacağını açıklamak istiyor. Bu mânâ için de çabuk adımlı, şiddetli harekete sahip bir resim seçiyor. "Kim Allah'a eş koşarsa; o, yüksekten düşüp de kendisini kuş kapmış ya da rüzgâr(ın) kendisini uzak bir yere atmış (olduğu şey) gibidir." Bir anda cereyân eden bir olay... Kimsenin bilmeyeceği bir zamanda gökten düşüyor ve yeryüzünde bir ân bile kalmıyor. Derhal onu kuş kapıyor ya da rüzgâr onu savurup uzak bir yere atıyor. Kimsenin bilemeyeceği bir yere... Kastedilen de budur. Burada çizilen resimde, fırçanın çizgileri, çok süratli... Bu mûcizeli fırça, bir darbe oraya bir darbe buraya vuruyor, sonra da tabloyu topluyor. Sanki hiç açmamış gibi... Artık hayâl, tabloyu görmek istiyor, arıyor; ama bulamıyor. Yani, bak işte gökten düştü; işte bir kuş kaptı ve işte rüzgâr, onu kaldırıp uzak bir yere attı. Bak, sahne kapandı. İçindekiler, kayboldu. Bu sürat, hiç kimse Allah'a şirk koşanın bir kökü, bir varlığı, bir karârı, bir KALIŞI var zannetmesin diyedir. Ne kadar kuvveti, mansıbı, evlâdı olursa olsun; bütün bunlar, BİR ANDA MEÇHULDEN GELMİŞTİR VE YİNE BİR ANDA DA MEÇHULE GİDİVERİRLER! "[K]harra" kelimesi, yüksekten düşmeyi ifâde eder. Kapmak mânâsında olan "feta[k]htafühû" kelimesinin birinci "hı"sı, boğazdan hırlayarak çıkmaktadır. Kelimenin telaffûzu, kaptıkları şeyi parçalayıp yiyen kartalların çıkardıkları gürültüyü ses olarak hissettirmektedir. "Tehvî" kelimesi ise yukarıdan aşağıya düşerken nefesin kesiliş hâlini içimizde bilfiil hissedişin karakteristik telaffuzunu vermektedir.[17] وَاتْلُ عَلَيْهِمْ نَبَأَ الَّذِي ءَاتَيْنَاهُ ءَايَاتِنَا فَانْسَلَخَ مِنْهَا فَأَتْبَعَهُ الشَّيْطَانُ فَكَانَ مِنَ الْغَاوِينَ «Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz halde onlardan sıyrılıp da şeytanın kendisini peşine taktığı, bu yüzden de azgınlardan olan kimsenin haberini onlara anlat.» (Araf Sûresi 175) [18] Yukarıdaki âyetin Arapça okunuşundaki "Fensele[k]ha = sıyrılıp gitti" kelimesi, soyunup sıyrılma mânâsının gölge ve nağme olarak haşin, hareketli bir resmini çizer.[19] يَوْمَئِذٍ يَتَّبِعُونَ الدَّاعِيَ لَا عِوَجَ لَهُ وَخَشَعَت الْأَصْوَاتُ لِلرَّحْمَنِ فَلَا تَسْمَعُ إِلَّا هَمْساً «O gün kendisinden yan çizmek mümkün olmayan davetçiye (İsrâfil’e) uyarlar. Sesler, Rahmân’ın azametinden dolayı kısılmıştır. Artık sadece fısıltı işitebilirsin.» (Tâhâ Sûresi, 108) [20] İşte bir şükût ve sessizlik sahnesi... "Ve [k]haşeatil esvâtü lir-Rahmēni felē tesmeu illē hemsē". "Rahmân'ın heybetinden sesler kısılmıştı. Artık hışıltıdan başka bir şey işitemezsin." Mahşerde Allah'ın huzurunda, artık korkunç sükût ve yaygın sükûn, her tarafı kaplıyor. "S" harfinin tekrarı, aliterasyon güzelliği yanında seslerin kısılması hâdisesini çok güzel hissettiriyor. Ayrıca burada Cenâb-ı Hakk'ın Kahhâr ve Cebbâr ismi zikredilmiş. Yani Allah'ın Rahmâniyetine rağmen; durum, o kadar ciddî ve dehşetli ki, derhal sesler kesilip bir hışıltı hüküm sürüyor. Bütün sahneye korku, sükûn ve huşû hâkim. Söz, hışıltı; soru, gizli; huşû, derin; yüzler, boyun eğmiş. Cenâb-ı Hakk'ın celâl ve heybeti, ağızları kapamış. Muazzam bir ciddiyet ve dehşet, ortalığı kaplamış.[21] Türkçe'deki Yansıma Sözcük ÖrnekleriCangıl cungul, cazur cuzur, cazırtı, cazırdama, cazırdamak, cızır cızır, cızırtı, cızırdama, cızırdamak, çangıl çungul, çangır çungur, çıtır çıtır, domdom, efil efil, fıkır fıkır, fıkırtı, fıkırdama, fıkırdamak, fıkırdanmak, fıs fıs, fısıltı, fısıldama, fısıldamak, fısır fısır, fiskos, fokur fokur, fokurdamak, gıdak, gıdaklama, gıdaklamak, gır gır, gurul gurul, gurultu, guruldama, guruldamak, gür gür, gürleme, gürlemek, gürül gürül, gürültü, gürüldeme, gürüldemek, güm güm, gümleme, gümlemek, gümletmek, hav hav, havlama, havlamak, havlayış, hır hır, hırlama, hırlamak, hırlayış, hırıl hırıl, hırıltı, hırıldama, hırıldamak, hırıldanmak, hışır hışır, hışırtı, hışırdama, hışırdamak, homur homur, homurtu, homurdanmak, hor hor, horlama, horlamak, horul horul, horultu, horuldamak, hey, hay, harıl harıl, haşır huşur, hışır hışır, hüngür hüngür, ıslık, inlemek, katır kutur, küt küt, kütlemek, kütletmek, kütür kütür, kütürtü, kütürdeme, kütürdemek, löp löp, Lapır Lupur, meleme, meleyiş, mırıl mırıl, mırıltı, mırıldanmak, miyav miyav, miyavlama, miyavlayış, of, oh, öf, pat pat, patlama, patlamak, patır patır, patırtı, patırdama, patırdamak, pöf, pört pört, pörtleme, pörtlemek, pörtletmek, püfür püfür, rap rap, şakır şukur, şakırtı, şakırdama, şakırdamak, şapır şupur, şapırtı, şapırdama, şapırdamak, şıpır şıpır- şıpırtı, şıpırdama, şıpırdamak, şırıl şırıl, şırıltı, şırıldama, şırıldamak, takır tukur, takırtı, takırdama, takırdamak tık tuk, üf, üfleme, üflemek, üfür üfür, üfürüm, üfürmek, vız vız, vızıltı, vızıldama, vızıldamak, vızır vızır, zırlamak, zart zurt, zırt pırt.[22] Kaynaklar[1] www.edebiyatogretmeni.net/sozcukte_anlam.htm |