Aile İçi Sağlıklı İletişim,NASILDIR,TEDAVİSİ,DOKTOR,SONUÇLARI,YÖNTEMLERİ,NEDİR

Aile İçi Sağlıklı İletişim

İletişim temelde konuşmaya dayanır. Ancak konuşmak insan ilişkilerinde yapıcı olduğu kadar yıkıcı da olabilir. Karşımızdakini bize yakınlaştırabildiği gibi uzaklaştırabilir de. Demek ki iletişim dediğimizde konuşmaktan öte bir şeyden söz ediyoruz.

Kişisel ilişkilerin sağlam bir temel üzerine kurulması açık iletişimle olur ancak bu insanların başlarından geçen olayları birbirine anlatmasıyla sağlanmaz. Kişiler etkileşimde bulundukları sırada o anda bu etkileşimden doğan düşünce ve duyguları paylaşabilirlerse kendilerini açmış olurlar.
Kendini açmak ise ancak "güven duyulan" bir kişiye yapılabilir. Bir insanın karşısındakine güven duyabilmesi ise zaman içinde gerçekleşir. Kurduğumuz dostluk ilişkileri o kişilerin geçmiş yaşantılarını öğrenip ya da şimdiki yaşam olaylarını gözleyerek onları tanımamızla oluşmamıştır. Belki bu bilgilerin de katkısı olmuştur onların yaşantısını anlamamıza ama burada esas olan o anda orada bizimle ilişki içindeyken ne yaşadıklarını anlayabilmek ve paylaşabilmek ve kendi duygu ve düşüncelerimizi de ona aktarabilmektir yani etkileşim sürecidir.
Özetle söyleyecek olursak; iletişim kendini ihtiyaçlarını ne istediğini anlatabilmek ve karşısındakini onun ihtiyaçlarını ne istediğini anlayabilmektir.
Dinleme:
İletişim bir dil işlemi değil insan işlemidir karşılıklı etkileşimdir. İletişimin en önemli özelliği iki yönlü olmasıdır. Bir konuşan bir de dinleyen-duyan var. İletişim daima ileten ve algılayan arasında gerçekleşir.
İletişimin aracı konuşmak ama konuşmak sadece bir araç ve araçlardan sadece biri. Biz konuşmadan da karşımızdakine bir şeyler iletebiliriz örneğin beden dilimizle. Ya da hiç bir jest ya da mimik kullanmasa bile bazen karşımızdakinin sessiz kalması pek çok anlam taşıyabilir onun sessizliğinde bir şeyler işitebilir duyabiliriz. İletişimde iletiler (mesajlar) sözlü ya da sözsüz gönderilir. Sözsüz iletiler jestler tavırlar mimiklerdir.
İletişimde her zaman karşımızdakinin söylemek istediği ile duyduğumuz aynı olmayabilir. Bu şu demek oluyor; "dinlemek" başka şey "duymak" başka.
Gönderilen mesajı doğru yorumlayabilmek (duyabilmek) için iyi bir dinleyici olmak sağlıklı iletişimin ön koşulu. Çünkü söylenen sözdeki anlam her zaman açık olmayabilir.
İyi bir dinleyici cevabını hazırlamak için karşısındakinin konuşmasını bitirmesini bekler. Bazı dinleyiciler karşılarındakilerin ne diyeceğini bildiklerini varsayıp dinlemeyi bırakır daha karşısındakinin konuşması bitmeden vereceği cevap hazırdır. Halbuki insanlar genelde söylemek istedikleri en önemli noktayı sona bırakırlar.
Karşınızdakinin sözlerini sonuna kadar dinleyip yanıtınızı sonra hazırlamaya başlayınız.
* Dört temel dinleme becerisi var.
1- Pasif dinleme (Sessizlik):
Sürekli konuşan sizseniz karşınızdakinin kendini ifade etmesi bir duygusunu veya düşüncesini anlatması zordur. Pasif dinleme (sessizlik) ilişkide bulunulan kişiye görünmeyen güçlü mesajlar iletir:
- Duygularını duymak istiyorum
- Duygularını kabul ediyorum
- Benimle paylaşmak istediğin konuda vereceğin karara güveniyorum
- Bu senin sorumluluğun sorumlu sensin vb.
Ancak sessizlik tek başına yeterli değildir.
2- Anladığını kabul ettiğini gösteren tepkiler:
Sessizlikle karşımızdakine "gerçekten" tüm dikkatimizi verdiğimizi kanıtlayamayız. Pasif dinleme (sessizlik) araya aşağıda sayacağımız basit onaylar sıkıştırıldığında daha etkili hale gelir. Bunun için karşımızdakinin söz ve duygularını anladığımızı gösteren sözlü ve sözsüz işaretler kullanmak yararlı olur. Gerçek dinlemenin ilk koşullarından biri de kişiyi bedenen dinler duruma geçmektir.
Bedensel dinleme ve dikkat işaretleri: Konuşan kişinin gözlerine bakmak. Konuşan kişiye doğru eğilmek dokunmak başı aşağı yukarı doğru sallamak gülümsemek... Özellikle bir çocukla konuşulduğunda ya çocuğun hizasına gelecek şekilde çömelmek oturmak veya çocuğu kendi boyumuza göre yükseltmek kucağa almak yüzüne bakmak.
Sözlü işaretler: "Hı hı.." "Hmm.." "Oh!" "Ya" "Evet" "Anlıyorum" "İlginç" "Öyle mi?" gibi sözlü işaretler dinleyicinin sözleri takip ettiğini daha açık bir şekilde belirler.
Bütün bu tutumlar yani bedensel yakınlık ve bedensel dikkat konuşanın yüzüne bakarak dinlemek sessizlik ve dinlediğimizi belirten takip işaretleri konuşan kişinin veya çocuğun bir sorunu olduğunda çok yardımcıdırlar. Ancak bazı sorunlar çok yoğun duygularla birlikte yaşanır. Sorun sahibi sorunundan dolayı kızgınlık öfke üzüntü dışlanma endişe kaygı merak gibi güçlü duygular içinde bulunabilir. Özellikle çocuklar duygularını sözle ifade etmekte güçlük çeker ve bunları dolaylı bir şekilde dile getirmeye çalışırlar. Yetişkinlerin dünyasında da özellikle kızgınlık öfke kıskançlık kaygı gibi olumsuz duygular direkt olarak ifade edilmez bunları dile getirmek veya duymak çoğunlukla ayıp güçsüzlük olarak değerlendirilir. "Sana çok kızıyorum" diyeceğimize" "Sen zaten hep beni üzmek istersin" deyiveririz.
3- Kapı aralayıcılar ve konuşmaya davet:
- Senin için yapabileceğim bir şey var mı?
- O konuda konuşmak ister misin?
- Günün nasıl geçti anlatmak ister misin?
- Düşüncelerin ilgimi çekiyor.
- Duygularını merak ediyorum.
- Benimle paylaşmak ister misin.
- Seni üzen şeyi benimle konuşmanın sana yararı olur mu?
- Bu konuda bir şeyler söyleyecek gibisin.
- Bu senin için önemli gibi görünüyor...
Bu tür tepkiler karşımızdaki kişiyi duygularını dile getirmeye paylaşmaya yüreklendirir. Özellikle çocuklar sorun ve duygularını dile getirmekte zorlanırlar ve yüreklendirilmek isterler. Böyle bir durumda tepkilerin açık uçlu olmasına dikkat edilmelidir. Sorun (ya da duygu) anlatmak için kapı aralanıyor ama paylaşıp paylaşmama konusunda karşıdaki kişi özgür bırakılıyor. Anne-babaların çocuklarıyla ilişkilerinde sık yaptığı bir yanlış; paylaşma özgürlüğünü bırakmazlar hatta "anneyle arkadaş olunmalı aileyle paylaşmak gerekir bana her şeyi anlatmalısın" gibi yargılarla ve baskılamalarla yaklaşırlar çocuklarına. Oysa doğru yaklaşılırsa ve çocuk iletişim engelleri ile karşılaşmayacağından emin olursa yani güveniyorsa duygusunu paylaşacaktır. Sorununu bizimle konuşmak istemiyorsa bunun nedeni şimdiye kadarki ilişkide iletişim engellerinin yer almasıdır. Değerli olduğu sayıldığı önemli olduğu kabul edildiği ilgilenildiği hissettirilen kişi kendini karşısındakine yakın hisseder ve güvenir kendine ve karşısındakine karşı olumlu iyi duygular besler. Çocuklar da yetişkinlerden farklı değildir aynı duygulara sahiptirler. Onlara sözlü bir çağrı yapın sonra da yollarından çekilin. Bu işlem sırasında ya kendinizle ya da onlarla ilgili bir şeyler öğrenebilirsiniz.
4- Aktif (katılımlı)dinleme :
Kapı aralayıcılar karşımızdaki insanı konuşmaya davet eder ama sadece kapıyı aralar. Bu kapıyı nasıl açık tutacağımızı öğrenmemiz gerekir. Bunun en iyi yolu aktif ya da katılımlı dinleme dediğimiz yöntemdir. Katılımlı dinleme dinleyen kişinin duyduklarını tekrar etmesi özümlemesi veya yansıtmasıdır. Yani dinleyenin kendi yorumunu mesajını katmadan yalnızca duyduğunu geri ileterek söyleneni işittiğini ve karşısındakini doğru anladığını gösteren bir söz söylemesidir.
1) Kısaca tekrar edebiliriz veya kendi kelimelerimizle özümleyebiliriz.
2) Konuşan kişinin duygularını dile getirebiliriz.
Bize gönderilen mesajın her zaman açık olmadığını kodlanmış olabileceğini ve yapacağımız çözümlemenin bir varsayım olduğunu unutmamak gerekir. Karşımızdakinin içinden geçeni tam olarak anlayamama yanlış çözümleme yapma olasılığına karşı kesin bir dil kullanmaktan kaçınmalıyız. Çünkü bu yanlışlığı sıkça yapıyorsak eğer karşımızdaki kişi anlaşılmadığını hissedecek iletişim kesilecek giderek bize güveni azalacak ve kızgınlık öfke gibi olumsuz duygular gelişecektir.
Aktif dinleme ne zaman kullanılır?
Aktif dinleme karşımızdakini konuşmaya başlatmak için en iyi yol değildir. Başlangıç için basit kapı aralayıcılar ve çağrılar daha çok işe yarar. Karşımızdaki çocuk ya da yetişkin çağrıyı kabul edip konuşmaya başlayınca duygularını anladığımızı ve kabul ettiğimizi bildirmek için aktif katılımlı dinleme uygundur.
Aktif dinleme için gereken tavırlar:
1. Karşınızdaki kişinin söylediğini duymak istemelisiniz. Bu zaman ayırmak anlamına gelir. Zaman yoksa bunu 'uygun bir dille' söylemelisiniz.
2. O andaki soruna yardımcı olmayı gerçekten istemelisiniz.
3. Duygular ve düşünceler ne olursa olsun sizinkinden ne denli farklı olursa olsun gerçekten "kabul edebilmelisiniz".
4. Karşınızdakinin (yetişkin ya da çocuk) çözüm bulma yeteneğine güvenmelisiniz. Bu güveni onun kendi sorunlarını çözdüğünü gördükçe kazanırsınız. (Bu o kişinin sorununu üstlenmemek çözümöneri veya emir vermemek anlamına geliyor.)
5. Duygular sürekli değil geçicidir. Olumsuz şeylerin dile gelmesinden korkmamalısınız. (Çocuklarda korkukıskançlık üzüntü gibi duyguları algıladığımız zaman kabul etmekten ve isimlendirmekten korkarız çünkü kabul eder veya isimlendirirsek bunların kalıcı olacağını düşünürüz. Çocuğun o anda korkuyor olması mutlaka "korkak" olduğu ya da o anda kıskanıyor olması "kıskanç" olacağı anlamına gelmez)
6. Karşınızdakinin sizden ayrı bir 'birey' olduğunu unutmamalısınız.
7. Dinlediğiniz kişiyi duyabilmek onu gerçekten anlayıp kabul edebilmek için en azından bir süre kendi düşünce ve duygularınızı askıya alabilmelisiniz (EMPATİ).
Aktif dinleme gerçekten de gönderilen iletiyle tam olarak ilgilenebilmek için kendi düşünce ve duygularınızı askıya almayı yani empati kurmayı gerektirir. Bu kolay bir işlem değildir. Karşımızdakinin duygularını ve durumunu gerçekten anlayabilmek için onun yerine geçmek kendini onun yerine koymak gerekir. Yani olaylara ve duruma karşı tarafın gözüyle algılarıyla bakabilmek. Bu zordur çünkü karşımızdaki insanın kendi görüş açısıyla ne düşünüp ne hissettiğini doğru olarak anlamak dünyayı onun gözüyle görmek o an için onun yerinde olmak için gösterdiğimiz çaba kendi tavır ve görüşlerimizin de değişme riskini getirir. Başka bir deyişle insanlar gerçekten anladıkları zaman değişirler. Karşımızdakinin "yaşadıklarına açık olma"nın kendi yaşadıklarımızı bir kez daha yorumlamamızı gündeme getirme ihtimali vardır ve bu korkutucu olabilir.
Neyin doğru neyin yanlış olduğu konusunda değişmez ve çok güçlü düşünceleri olan kişiler başkalarıyla ilişkilerinde sıkıntı çekecektir. Çünkü bir kimse kendi değer ve inançlarından bunların doğruluğundan ne denli eminse onları başkalarına kabul ettirmeye de o denli eğilimlidir demektir. Ve bunun da iletişim sorunlarına yol açması kaçınılmazdır.

Etkili bir iletişim için aşağıdaki teknikleri kullanmak yararlı olacaktır:

Dinlemek,
Soru sormak,
Başkalarının fikrini geliştirmek,
Yapıcı tartışma,
Açıklığa kavuşturmak,
Özetlemek,
Katılıma çağırmak,
Takdir etmek

Erkeklerde sünnet birçok hastalıktan koruyor

Erkek cinsel organına yapılan bir müdahale ile gerçekleştirilen ”sünnet” ile birçok hastalıktan korunmak ya da yakalanma riskini azaltmak mümkün olabiliyor.

 

Selçuk Üniversitesi Selçuklu Tıp Fakültesi Üroloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Bedreddin Seçkin, AA muhabirine yaptığı açıklamada, erkek cinsel organı penisin baş kısmını kapatan ve prepisyum olarak bilinen derinin cerrahi yöntemlerle kesilerek çıkarılması işleminin ”sünnet” olarak tanımlandığını söyledi.

 

Bunun ABD’de en sık uygulanan pediatrik cerrahi işlemi olduğunu belirten Seçkin, dünyada bulunan erkek nüfusunun yaklaşık altıda birin sünnetli olduğunu ifade etti. Sünnet yaptırmadan önce, bir ürolog tarafından muayenenin yapılması gerektiğini anlatan Seçkin, çocuğun muayene sırasında ürologla kuracağı diyaloğun çok önemli olduğunu vurguladı. Seçkin, sevgi ve hoşgörü ile çocuğun bir yandan bilgilendirilirken, bir yandan da muayene edilebileceğini dile getirerek, ürolojik muayene ile çocuğun o ana kadar fark edilmemiş sorunlarının da belirlenebileceğini söyledi.

 

Sünnet öncesinde, ailenin çocuğu bu sürece hazırlamasının da önemine değinen Seçkin, ailenin bu hazırlığı tamamlayarak hekime başvurduğunda ürolog ile çocuk arasındaki diyalog ve sonrasında uygulanacak sünnet işleminin çok daha kolay olduğunu ifade etti.

 

Seçkin, sünnetin hangi yaşta uygun olduğuna ilişkin çeşitli rakamların söz konusu olduğunu anlatarak, son yıllarda yeni doğan döneminde yapılması gerektiğini görüşünün daha yaygın olduğunu belirtti. Bununla birlikte genel kabul ya da görüşün, çocuğun 2 yaş altında veya 6 yaş üzerindeyken yapılması gerektiği yönünde olduğunu dile getiren Seçkin, ”İki yaş altı çocukların gerek ağrı kontrolü ve gerekse sünnet sonrası bakımı nispeten daha kolay olmaktadır. 3-6 yaş arası çocuklarda özellikle psikolojik travma oluşturacağı endişesi ile sünnet önerilmemektedir” diye konuştu.

 

Seçkin, tıbbi zorunluluk olması halinde her yaş grubunda gecikmeksizin sünnet uygulamasının yapılması gerektiğini vurgulayarak, ”Altı yaş sonrası çocukla iyi diyalog kurulabileceğinden ve çocuk iyi ile kötüyü ayırt edebilir kabul edildiğinden yapılması daha uygun olacaktır. Çocuğun,sünnetin niçin yapıldığını algılaması; kendisi, hekim ve aile açısından sürecin daha sıkıntısız geçirilmesini sağlar” dedi.

 

”SÜNNET, ÜROLOG TARAFINDAN YAPILMALI”

 

Türkiye’de sertifika sahibi sağlık memurları da dahil olmak üzere pek çok sağlık çalışanının sünnet yapabildiğini anlatan Seçkin, sünnet öncesi ve sonrası oluşabilecek risk faktörleri göz önüne alındığında bir ”ürolog” tarafından yapılmasının uygun olduğunu söyledi.

 

Seçkin, sünnetin sadece küçük bir cerrahi işlem olarak algılanmaması, bir ”penis ameliyatı” olarak düşünülmesi gerektiğini ifade etti.

 

Penis hastalıklarının, çocuklarda ve erişkinlerde cerrahi yöntemle tedavi deneyimine en çok sahip olanların ürologlar olduğuna dikkati çeken Seçkin, ”Bu nedenle, sünnet sonrası oluşan bir problem halinde, üroloğa sevk edilmesinden önce, sünneti başından itibaren bir ürolog yardımı ile gerçekleştirmek en uygun olanıdır. Çünkü, bir problem çıktığında tedaviyi yapacak kişi yine bir ürologdur” dedi.

 

”GENEL YA DA LOKAL ANESTEZİ İLE YAPILIYOR”

 

Anestezi uygulamasının ailelerde çekince yaratabildiğini aktaran Seçkin, günümüzde gelişmiş anestezi teknikleri ile yeni doğanın, hatta anne karnındaki bebeğin dahi ameliyat edilebildiğini söyledi.

 

Seçkin, sünnetin genel ya da lokal anestezi ile yapılabildiğini anlatarak, şöyle devam etti:

 

”Çocuğun yaşına, mevcut başka hastalıkları olup olmadığına, ailenin tercihine ve mevcut imkanlara göre en uygun anestezi yöntemi kararı aile birlikte belirlenmektedir. Her iki anestezinin de avantaj ve riskleri aile ile birlikte tartışılmaktadır.

 

İnmemiş testis nedeniyle ameliyat edilecek çocuklara aynı anestezi altında sünnetin de yapılması önerildiğinde bir kısım ailelerin ‘sünnet düğünü’ gibi sebeplerle karşı çıktığı gözlemlerimiz arasındadır. Çocuğun yeniden bir cerrahi işlem ve anestezi stresi yaşamaması adına bu tür uygulamaların birlikte yapılması önerilmektedir.”

 

”PENİS KANSERİ OLUŞMA İHTİMALİ AZALIYOR”

 

Sünnetin sağlık açısından faydalı olduğunu vurgulayan Seçkin’in verdiği bilgiye göre, sünnet idrar yolu iltihabı oluşumunu azaltıyor. Bu nedenle tekrarlayan idrar yolu iltihabı olan bazı çocuklarda sünnet derisinin enfeksiyona zemin hazırlayabileceği düşünülerek sünnet öneriliyor.

 

Doğuştan ürolojik organ anomalisi olanlarda, tekrarlayan idrar yolu enfeksiyonu oluşma ihtimalini düşürüyor.

 

Sünnet derisinin penis baş kısmına yapışarak idrar akım hızını yavaşlatıyor (fimozis) ya da sünnet derisi iltihabı riski azalıyor.

 

Bilimsel verilere göre, penis kanseri oluşma ihtimali azalıyor.

 

Çocuğun, gelecek dönemde cinsel yönden erken boşalma riskini azalttığı düşünülüyor.

 

Sünnet derisinden salgılanan sıvı ortadan kalkacağından, kişide yeterli hijyen sağlanabiliyor.

 

Sünnetli erkeklerin eşlerinde rahim ağzı kanseri (serviks kanseri) daha az görülüyor.

 

Cinsel yolla bulaşan hastalıkların görülmesi azalıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan araştırmada, sünnetli erkeklerin AIDS’e yakalanma oranlarının yüzde 50′ye varan oranlarda az olduğu gösteriliyor. Ancak, sünnet AIDS’e karşı tam koruma sağlamıyor.

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol