İslam'daki kadın özgürlüğünün sembolü,Nihat HATİPOĞLU,Makalesi,makaleleri,İslami makaleler,dini makaleler,kadınlar hakkında makaleler,kadın özgürlük sembolü

Nihat HATİPOĞLU  nhatipoglu@hurriyet.com.tr

İslam'daki kadın özgürlüğünün sembolü

SİZ hiç oturduğu deve üzerinden savaş meydanını idare eden bir kadını duydunuz mu? Mitolojik kahramanlar hariç, tabii ki hayır. Belki bunun tek istisnası Hz. Aişe'dir.

Muhteşem ama bir o kadar mütevazı bir hayat. Hesap soran bir kişilik. Boyun eğmeyen bir karakter. Zulüm karşısında duraksamayan bir ruh hali. Kim bu diyecek olursanız İslam tarihini inceleyen her araştırmacının vereceği cevap aynıdır; müminlerin annesi, Hz. Peygamberin eşi Hz. Aişe (RA).

* * *

Peygamberimizle evlilik yaşı üzerinde haksızca spekülasyonlar yapılmış, dine saldırı için zemin olarak kullanılmıştır. Peki, bunun doğrusu nedir?

1400 sene önce nüfus kayıtları çok sağlıklı değildi. Bugün bile memleketimizin bazı bölgelerinde hálá nüfus kayıtları konusunda sorunlar vardır. Onun içindir ki asr-ı saadetteki birçok kişinin yaş tespitinde sakıntı yaşamaktayız. Hz. Aişe de bunlardan birisidir.

Hz. Aişe, vahyin 5. yılında hangi ayetlerin indiğini, sokaklarda nasıl okunduğunu hatırladığını söyler. Onun bunu hatırlaması için en azından 10 yaşında olması gerekir.

Nitekim Peygamberimizle nişanlanmadan önce, Mekkeli bir müşrikle nişanlanmıştı. Hz. Ebubekir'in (RA) İslam'ı kabul etmesi üzerine müşrik olan karşı taraf nişanı atmış ve evlilik hazırlığını sona erdirmişti. Bir genç kızın nişanlanabilmesi için kaç yaşında olması gerektiği bellidir.

Ama bu konuda en net bilgi, ablası Hz. Esma ile ilgili sağlam tespitlerdir. Bilindiği gibi Hz. Aişe ile ablası Hz. Esma arasında 10 yaş vardı. Hz. Esma 10 yaş daha büyüktü. Hz. Esma'nın Hicret'in 73. yılında 100 yaşındayken vefat ettiğini biliyoruz. En azından bu tarih kesin. Buna göre Hicret sırasında Hz. Esma 27, Hz. Aişe de 17 yaşındadır. Hz. Aişe, Medine'de evlendiğinde ise yaşı 18 idi.

Hz Aişe, Hz. Peygamberimiz henüz hayatta iken Kuran-ı Kerim'i ezberledi. Urve'nin ifadesine göre; fıkıh, tıp ve şiir dalında ona ulaşabilecek kimse yoktu. Hadis ilmine büyük hizmette bulundu. Rivayet ettiği hadis sayısı "2210" civarındadır ki bu konuda Hz. Peygamber'in yanındaki ve uzağındaki yüz bin sahabiyi geride bırakmıştır.

Peygamberimiz, Hz. Aişe'yi çok sevmiştir. Hz. Enes'in bu konudaki sözü manidardır: İslam tarihinde bildiğimiz ilk aşk, Hz. Peygamber'in Hz. Aişe'ye duyduğu aşktı.

Evlendikten sonra Hz. Aişe, Peygamberimize soracaktır: Bana sevgin nasıl? Peygamberimizin cevabı çok net ve duygulandıran tarzdadır: "(Kör) Düğüm gibi." Aradan yıllar geçer. Hz. Aişe tekrar sorar: Düğüm nasıl? Peygamberimizin cevabı aynı: "İlk günde olduğu gibi."

* * *

Hz. Osman'
ın şehadetinden sonra katillerinin bulunmasını ister. Yanında Hz. Talha ve Hz. Zübeyr gibi büyük isimler vardır. Halife Hz. Ali ise zaman ister. Bir kaos dönemi. İki taraf harekete geçer. Yüzlerce fitnecinin devrede olduğu fırsat dönemi. Nihayet anlaşmak için harekete geçenler savaş alanında bulurlar kendilerini.

Savaşta Hz. Ali bir taraf, Hz. Aişe bir taraftır (Cemel-Deve Vakası). Rahatsız edici ama ders verici bir hadise. Hz. Aişe'nin taraftarları mağlup olurlar. (İslam alimlerinin tümüne göre bu olayda haklı olan taraf Hz. Ali'dir.)

Hz. Ali, Hz. Aişe'nin devesinin yanına gelir ve hevdec (deve üzerine konan küçük odacık) içindeki Hz. Aişe ile saygıyla konuşur ve üzüntüsünü ifade eder. Hz. Aişe, ciddi bir koruma içinde Medine'ye gönderilir. Hadise uzun ve çok yönlü. Ama burada işaret etmek isteğimiz nokta, Hz. Aişe'nin devesinin üzerinden savaşı idare ettiği gerçeğidir.

Sonra iç álemine çekilir Hz. Aişe. Bu boyun eğmeyen kadın, kadınları eğitmeye yönelir daha önce de olduğu gibi.

* * *

Bir gün bütün malını satar. 100 bin altın eder. Altınları yere serer. Medine fakirlerini çağırtır ve avuç avuç dağıtmaya başlar. Yerde bir tek altın kalmayıncaya kadar. Nihayet iftar vakti geldiğinde sofrasına kuru ekmek ve zeytinyağı gelecektir.

"Başka yiyecek yok mu?" diye soran gönüllü yardımcısı, sitem edercesine, "Bari bize bir altın bıraksaydın, onunla et alsaydık" der. Hz. Aişe sessizce cevap verecektir: "Hatırlatsaydın kızım. Bırakırdım."

Son anlarıdır. Seni nereye gömelim derler. O kendisi için sakladığı Peygamberimizin yanını Hz. Ömer'e hibe etmiştir. Ama verdiği cevap, kanımızı donduracak kadar manidar ve ders verici mahiyettedir: "Beni Medine mezarlığına gömün. Zira Peygamberimizin vefatından sonra siyasi olaylara karıştım. Onun yanına gömülmeyi hak etmiyorum artık."

Evet, Hz. Aişe... Siz her güzelliği hak etmiştiniz. Ama tevazu ve büyüklüğünüz hep örnek olacaktır. İslam'daki kadın özgürlüğünün sembolü olan Hz. Aişe'ye sonsuz selam olsun.

SORALIM ÖĞRENELİM

Ölmek üzere olan birine "kelime-i şehadet" dememiz gerekiyor mu?

Şükrü GÜNEY/ÇORUM

Peygamberimiz (SAV) ölmek üzere olanlarınıza kelime-i şehadet, yani "lailahe illallah" (Allah'tan başka ilah yoktur) cümlesini öğütleyin buyurur. Bunu zorlayarak, hadi söyle tarzında yapmamalıyız. Biz kelime-i şehadeti ve bu cümleyi vefat etmek üzere olanın yanında duyacağı sesle tekrarlarız, o da gereken öğüdü almış olur. İçinden tekrar eder.

Bazı ayetlerde yüce Allah "biz" der. Bunun anlamı nedir? Neden "ben" değil de "biz" der?

Faruk ÇAKIR/KIRIKKALE

Kuran-ı Kerim'de bazen yüce Allah'ın kendisine nispet ederek "biz" ifadesini kullanması, O'nun büyüklüğünü, şanının yüceliğini gösterir. Hemen hemen bütün dillerde saygı ve yücelik ifadesi olarak tekil yerine çoğul kelimeler kullanılır. Saygı duyduğumuz veya yakın olmadığımız kişiye bazen "sen" yerine "siz" kelimesini kullanırız. Kendimizi ifade için de nezaket olarak "ben" yerine "biz" deriz.

Allah'ın 99 ismi mi var sadece? E.Yusuf AYDIN

GÜMÜŞHANE

Yüce Allah'ın isimlerinin sayısal sınırı olmaz. Bize anmamız ve bilmemiz için iletilen isimlerinin sayısı 99'dur.
İSLAMİYETTE KADININ ÖNEMİ

İslamiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı. Müslümanlık gelince bu kötü âdetler son bulmuştur.

Bugün de dünyanın birçok yerinde kadınlar horlanmaktadır. Rusya’da da kadına zulmedildi. Zorla Kolhozlara sokuldu. Erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca boğaz tokluğuna, hayvanlar gibi, en ağır işlerde zorla çalıştırıldı. Fakat zulüm payidar olmadı. Bilinen akıbete uğradı.



Hür dünya dedikleri Hıristiyan ülkelerde ve İslam ülkeleri denilen Arap ülkelerinde, (Hayat müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir. 



Kadınlar, İslam dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen müslüman olurlardı. 



Müslümanlıkta kadın sultandır. Dinimiz kadına çok değer vermiş, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli değilse babası, babası da yoksa, en yakın akrabası çalışıp onun her ihtiyacını karşılamaya mecburdur. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına, devletin yardım sandığı bakar.



İslamiyet’te geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaştırılmamıştır. Bir erkek, hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi bir yerde çalışmaya zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de razı olursa, kadın kendine uygun bir işte çalışabilir. Fakat, kadının kazancı kendisinindir. 



Müslüman kadının ev işi yapması bir ihsandır, çok sevaptır. Yapmazsa, günaha girmez. Zorla yaptırılamaz. Resulullah efendimizin zamanından bugüne kadar, müslüman kadınlar bu ihsanı yapmıştır. 



Her kadın, bir erkeğin ya kızıdır, ya kardeşidir, yahut hanımı veya annesidir. Kadınlara kötü şeyler reva görülmemeli, onlara layık olduğu değer verilmelidir. (R. Nasıhin)



Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 

(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allah’ın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]



(Bir mümin, kötü huylu diye hanımına kızmasın! İyi huyu da olur.) [Müslim]



(Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal]



(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hz. Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hz. Asiye gibi sevaba kavuşur.) [İ.Gazali]



(Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl]

(En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.) [Tirmizi]



(En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.) [Nesai]



(Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin]

(Hanımının haklarını ifa etmeyenin; namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa]

(Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.) [R.Nasıhin]



Sual: Kız çocuğunun dinimizdeki yeri nedir? 

CEVAP

Peygamber efendimiz, (Kız çocuklarını hor görmeyin) buyurdu. Hor görmek dini bilmemekten ileri gelir. Dinimizde, kadının ve kız çocuklarının fazileti büyüktür. 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Kızlarınızı altın ve gümüş ile süsleyin! Elbiseleri güzel olsun! İtibar kazanmaları için en güzel hediyelerle ihsanda bulunun!) [Hakim]



(Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allahü teâlânın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, Cehennemden kurtulup kolayca Cennete girmesine vesile olur.) [Taberani]



(İki kız evladına güzel muamele eden, mutlaka Cennete girer.) [İbni Mace]



(İki kızı veya iki kız kardeşi olup da, maişetlerini güzelce sağlayanla Cennette beraber oluruz.) [Tirmizi]



(Çarşıdan aldığı şeyleri, erkek çocuklardan önce kız çocuklarına verene Allah, rahmetle nazar eder. Allah, rahmetle nazar ettiğine de azap etmez.) [Harâiti]



(Çarşıdan turfanda meyve alıp evine getiren, sadaka sevabı alır. Getirdiğiniz meyveyi, erkek çocuklarından önce kız çocuklarına verin! Kadınları, kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayan gibi çok sevap kazanır. Allah korkusundan ağlayana Cehennem haramdır.) [İbni Adiy]



(Üç kızına, ihtiyaçtan kurtulana kadar iyi bakan, yedirip giydiren, elbette Cenneti kazanır.) [Ebu Davud]



(Üç kız veya kız kardeşinin geçim veya başka sıkıntılarına katlananı, Allahü teâlâ Cennete koyar.) 



Eshab-ı kiramdan biri, (iki tane olursa da aynı mıdır?) diye sual edince, Peygamber efendimiz (Evet, iki tane olursa da aynıdır) buyurdu. Başka birisi, (Ya bir tane olursa?) diye sual etti. Cevabında buyurdu ki: (Bir tane de olsa gene aynıdır.) [Hakim, Harâiti]



Görüldüğü gibi, kız ve kadınlara değer vermeyenler, Müslümanlığı bilmeyen kimselerdir. Müslüman, dinini iyi öğrenip kadına layık olduğu değeri vermelidir!




Sual: İslamiyet kadına değer vermiyor deniyor. İslam’da kadının yeri nedir?

Dinimizi bilmeyen bir kimsenin İslamiyet’in kadına verdiği değerden bahsetmesi, körlerin fili tarif etmesine benzer. Körün biri, filin bacağına dokunur. Fil direk gibi der. Biri karnına dokunur, Fil duvar gibi der. Diğeri de hortumuna dokunur. Fil yılan gibi der. Görenle görmeyen bir olmadığı gibi, bilenle bilmeyen de bir olmaz.



Erkek hep kendini kusurlu görmeli
Kur’an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildirilmektedir. Fudayl bin İyad hazretleri, (Hanımım huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o işime tevbe edince, hanımın huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde, Müslüman erkek, hanımı ile iyi geçinir. Çünkü kadınların da, erkekler üzerinde hakları vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 

(Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allah’ın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim]



Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak olmalı. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan dostu, dert ortağı, kendinin neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir. 



Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmelidir. Hanımının iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti bilmelidir. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmelidir. Çünkü, uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değildir. Onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması lazımdır. Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hz. Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur) buyuruldu. İyi Müslüman olmak için hanım ile iyi geçinmek şarttır. Kur’an-ı kerimde de, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruluyor. (Al-i imran19)



Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zâlim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allah’ın rızasını da kazanır!

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol